7 Mayıs 2015 Perşembe

Tırnak İçi



Tırnaklarım benim değildi
Kırmızıya boyarken onları özenle, ödünç alınmış bir malın
kırılganlığını kusuyorlardı. Kırılganlık ancak kusulabilirdi.
Bırak da kendi pişmanlığımda sürüneyim, dedim ona
giderken. Süzülen yaşlar hedefini buluyordu. “Yaşasın!”
dedim artık kendisi oldu.
Erken miydi sevincim? Anımsadım ki her acı saf değil.
İblisle flörtüne tükürdüm ben senin. Ezik
bedenin ruhunu
masum kılar mı sandın?



Ayartmak bir seslenişti, seni hiç anlamadığını söylediğin
tanrına. Kendin miydi gerçekte ayarttığın, tanrın mı yoksa?
Tek şahidi kendimiz değil miyiz yaşadıklarımızın aslında.
Tanrıyı buna dayanamadığımız için yaratmadık mı fütursuzca?
Senin olan ne var bu çamurda? Neyi saklayabilirsin sonsuza
 dek yanında? Uzvun bile lanetlemişken seni, direnemediğin
 arzunla, sen hangi cüretle ben benim diyebilirsin
ayartılmışlığına!



Sinsi bir ruhun bencil arzusuydu sevgi dediğin
zehirli bir ok gibi kullanıyordun gözyaşlarını.
Oysa biliyordun ki telafisi olmayan bir hatanın çığlıydı
acıların. Acıyordu vicdanın.
Ben öğrendim artık uzuvlarımın toplamı olmadığımı.
Şu küçücük tırnaklar bile benim değil ki. Kırmızı boyalar
benim olsun diye çizilmiş bir umudun gölgesi.
Hiçbir şeyimiz yok aslında tırnak içine kaçırabildiğimiz
anlamlarımızdan başka.
Hakikat, ödünçmüş meğer.
Kırılganlığın bile sahteleşebildiği pisletilmiş yörüngeler.
Rahat bırak artık kendini, tırnak içine alabildiğin anlamlarını
kırmızıya boya.


Hadi!

Pınar Nurhan, Kara Şiir Antolojisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder