7 Mayıs 2015 Perşembe

Orman ve Yağmur


Yaprak üzerinde bir damla utandı toprağa damlamaya.
İki sevgili, gördü bu utangaç damlayı ve kendi yaşlarını
gösterdiler ona.
Orman dediler bu yaşlarla beslenir ey damla!

Sen yağmurların zerreciği, biz tanrının; utanma kendinden.
Sevgililerin yüreğindeki çentiklerden akar yaşlar, sen de
gökyüzünün çentiğinden gelmektesin.
Sen bu ormanın
besinisin, biz de uzvu.
Sen bizi, biz seni büyütürüz yaşlarla
damlaya damlaya ey damla!

Orman için yağmur ne ise, yâr için de yâren öyle. Yağmur,
ormanın orman da yağmurun sebebi…

İn oradan sevgili
damla! Utanma artık, bağışla bereketini toprağa.
Gülümsedi
damla.
Düzeltti eğdiği boynunu.
Ben topraktan değil, ben
ormandan değil, ben yapraktan değil, sizden utanıyordum ey
sevgililer!
Sizin gözlerinizden süzülenler, tanrının evinde
bizleri yaratan kaynak gibi.
Sizin bakışlarınız meleklerin bize
gülümseyen yüzleri, sizin sarmaşık olmuş bedenleriniz, gökte
rastladığım, perilerin dansı gibi.
Ben kendimi göğün bir uzvu
sanıp yüceltirken sizi gördüm ey sevgililer!
Ben bir damlayım
dedim kendime ya onlar kim?
Hiç bilmedikleri göğü
yeryüzüne indiren elçiler mi?
Utandım, utandım
damlayamadım.
Şimdi görüyorum ki, benim tanrım olan
yağmur, sizin gönlünüzün alevinden yanan göklerin iki
sevgiliye ağlamasıymış.


 Pınar Nurhan, Modern Cinayetler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder