rodin auguste - the kiss |
20 Ağustos 2015 Perşembe
1 Haziran 2015 Pazartesi
11 Mayıs 2015 Pazartesi
İnadına Felsefe...
Birincil ilişkilerimde
bile kurmayı beceremediğim “diyaloğu” nerede, kimlerle tesis edebilirim? Başkasıyla karşılaştığımda içimde oluşan rahatsızlığa arkamı dönersem felsefe
yapabilme imkânını da yitirmiş olmaz mıyım?
Okumanın da ötesinde iki insanın karşılıklı
konuşmasından filizlenebilecek fikirler değil midir asıl olan?
Öteki olmadan yaşamaya çalışırsam kendim olma şansımı da yitirmiş olurum. Çünkü
kendimi ve eylemlerimi seçebileceğim bir ilişkiden yoksun kalırım. Eylem yoksa
düşünce de yok ve o zaman insanın varlığından da söz etmek gülünç olacak…
Bugün ortalama
bilinci, felsefe yapmayı bilmediği ya da okumadığı için yargılayabilir, hor
görebilir, alaycı bir tebessümle onu başımızdan bertaraf edebiliriz. Böyle
yapmaya pek alışkın bir akademik geleneğin içinde büyüdük. Kürsünün felsefenin
öldüğü yerler olduğunu söyleyen filozof, bu çağın felsefecisine ne derdi?
Okulumdaki kasvetli ve rutubetli sınıfların içini dolduran öğrencilerime
felsefe yapmanın ne demek olduğunu anlatmaya çalışmak zorundayım. Bana meraklı
gözlerle bakan genç insanlara “siz de hiçbir şey anlamıyorsunuz, ne haliniz
varsa görün” diyerek onları bertaraf etme şansına sahip değilim. Çünkü o
meraklı gözlerde karışmış bir aklın arayışını okuyorum
Düşünürler fikirlerini
kavramsallaştırırken dili de zenginleştiriyorlar. Bunu gerçekleştiremeyen
düşünüre de filozof denemiyor maalesef. Felsefe eğitimcisi, düşünürden anladığı
kadarını kendi kavram ufkunu genişleterek öğrencilere anlaşılır bir üslupla
anlatabilmeli... Çünkü felsefenin hiçbir alanı yoktur ki insan aklına ve
merakına yabancı olsun.
p.n
7 Mayıs 2015 Perşembe
Tırnak İçi
Tırnaklarım benim değildi
Kırmızıya
boyarken onları özenle, ödünç alınmış bir malın
kırılganlığını
kusuyorlardı. Kırılganlık ancak kusulabilirdi.
Bırak
da kendi pişmanlığımda sürüneyim, dedim ona
giderken.
Süzülen yaşlar hedefini buluyordu. “Yaşasın!”
dedim
artık kendisi oldu.
Erken
miydi sevincim? Anımsadım ki her acı saf değil.
İblisle
flörtüne tükürdüm ben senin. Ezik
bedenin
ruhunu
masum
kılar mı sandın?
Ayartmak
bir seslenişti, seni hiç anlamadığını söylediğin
tanrına.
Kendin miydi gerçekte ayarttığın, tanrın mı yoksa?
Tek
şahidi kendimiz değil miyiz yaşadıklarımızın aslında.
Tanrıyı
buna dayanamadığımız için yaratmadık mı fütursuzca?
Senin
olan ne var bu çamurda? Neyi saklayabilirsin sonsuza
dek yanında? Uzvun bile lanetlemişken seni,
direnemediğin
arzunla, sen hangi cüretle ben benim
diyebilirsin
ayartılmışlığına!
Sinsi
bir ruhun bencil arzusuydu sevgi dediğin
zehirli
bir ok gibi kullanıyordun gözyaşlarını.
Oysa
biliyordun ki telafisi olmayan bir hatanın çığlıydı
acıların.
Acıyordu vicdanın.
Ben
öğrendim artık uzuvlarımın toplamı olmadığımı.
Şu
küçücük tırnaklar bile benim değil ki. Kırmızı boyalar
benim
olsun diye çizilmiş bir umudun gölgesi.
Hiçbir
şeyimiz yok aslında tırnak içine kaçırabildiğimiz
anlamlarımızdan
başka.
Hakikat,
ödünçmüş meğer.
Kırılganlığın
bile sahteleşebildiği pisletilmiş yörüngeler.
Rahat
bırak artık kendini, tırnak içine alabildiğin anlamlarını
kırmızıya
boya.
Hadi!
Pınar Nurhan, Kara Şiir Antolojisi
Pınar Nurhan, Kara Şiir Antolojisi
Orman ve Yağmur
Yaprak
üzerinde bir damla utandı toprağa damlamaya.
İki
sevgili, gördü bu utangaç damlayı ve kendi yaşlarını
gösterdiler
ona.
Orman
dediler bu yaşlarla beslenir ey damla!
Sen
yağmurların zerreciği, biz tanrının; utanma kendinden.
Sevgililerin
yüreğindeki çentiklerden akar yaşlar, sen de
gökyüzünün
çentiğinden gelmektesin.
Sen
bu ormanın
besinisin,
biz de uzvu.
Sen
bizi, biz seni büyütürüz yaşlarla
damlaya
damlaya ey damla!
Orman
için yağmur ne ise, yâr için de yâren öyle. Yağmur,
ormanın
orman da yağmurun sebebi…
İn
oradan sevgili
damla!
Utanma artık, bağışla bereketini toprağa.
Gülümsedi
damla.
Düzeltti
eğdiği boynunu.
Ben
topraktan değil, ben
ormandan
değil, ben yapraktan değil, sizden utanıyordum ey
sevgililer!
Sizin
gözlerinizden süzülenler, tanrının evinde
bizleri
yaratan kaynak gibi.
Sizin
bakışlarınız meleklerin bize
gülümseyen
yüzleri, sizin sarmaşık olmuş bedenleriniz, gökte
rastladığım,
perilerin dansı gibi.
Ben
kendimi göğün bir uzvu
sanıp
yüceltirken sizi gördüm ey sevgililer!
Ben
bir damlayım
dedim
kendime ya onlar kim?
Hiç
bilmedikleri göğü
yeryüzüne
indiren elçiler mi?
Utandım,
utandım
damlayamadım.
Şimdi
görüyorum ki, benim tanrım olan
yağmur,
sizin gönlünüzün alevinden yanan göklerin iki
sevgiliye
ağlamasıymış.
Pınar Nurhan, Modern Cinayetler
6 Mayıs 2015 Çarşamba
Âmin
1
Kalbimdeki
aç ağza parmağını sokan hain kalabalık,
üzerindeki
örtüyle peçelenen arzuların dermansız feryadı!
Acıtmaz
kimseyi çığlıklarınız. Kısık bir çığlık uyandırmaz
közlenmiş
gerçeğin karanlığını, yanar hakikat. Ve küllerini
emerken
bilirsiniz yağmaladığınız sevgilerin gölgelerinde
mutluluk
yeşermez. Zannetmeyin ki demlenecek inkârlarınız
ve
aldatmayın çocuklarınızı azgın iffetinizle. Namusunuza
sarılıp
uyuyun her gece; fakat çocuklarınız sizin en büyük
günahınız.
Zannetmeyin ki demlenecek hatıralarınız. Sıra sıra
iz
sürecekler kokuşmuş geleceğinizin ardından, şimdiyi
emecekler.
Yok
sizin şimdileriniz.
Geçmiş
ve geleceğe sıkışmış hakikatiniz. Neresinden başlasak
düzelmez
yazılanlar. Zaman bir sayfa değildir, silemezsiniz.
Ölüm
kederli dudaklarını uzattığında alnınıza, bükmeyin
boynunuzu
ve sahip çıkın yaşadıklarınıza.
Fakat
yaşadınız mı ki siz!
Küllerini
toplayın savurduğunuz gençliğinizin. Besmeleyle
başlayın
cinayetlerinize.
Ve
âmin demeyi unutmayın
2
Savuruyorum
imgelerimi suretinize. Açıyorum kalemimi…
Kurşun!
Yavaş
yavaş yitirdiğiniz hayat, çekiyor parmaklarını kalbimin
üzerinden.
Kalbim kapanıyor üzerine aç ağzının.
Selamlıyorum
dirimi ölümün dudaklarıyla.
Ölebiliyorum
ve ölüm, dionyssosun karnında
buluyor
ruhumu. Aman dilemeden teslim ediyorum dilimi
dudaklarına.
Ölebiliyorum,
yaşayabildiğim içindir belki.
3
Ebedî
aşklara selam olsun.
masumiyetin
çağı olan aşklara!
Sizler
iffetinize sarılırken
geceleri,
rüyalarınızda yitirdiniz tasladığınız tüm
masumiyetleri.
En büyük günahımız aşktı bizim.
Yitirmedik
masumiyeti.
Yaslayayım
başımı dudaklarına ölüm: öp beni!
Çek
içine dirimin nefesini.
Pınar Nurhan, Modern Cinayetlerin Kokusu-siyah beyaz yayınları 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Birincil ilişkilerimde bile kurmayı beceremediğim “diyaloğu” nerede, kimlerle tesis edebilirim? Başkasıyla karşılaştığımda içimde oluşan ra...