1 Ağustos 2020 Cumartesi

Turkish Sofa (Trafika Europe Radio)


DeLiRiuM s.98


                                  

                           Bakırköy

  

     Neticede ben bir bilim insanıyım. Canlı maddenin evrimini, bilincin ya da zekânın geçirdiği aşamaları, beynin fonksiyonlarını az çok öğrendim. Maddenin bağlı bulunduğu tabiat yasalarını aşmanın imkânsızlığını da. Fizik biliminin buyurduğu emirlere uygun mühendisliklerin, teknik alet edevatların tıbbi meselelerde nasıl iş gördüğünü de... Mesela, solunum arrestine girmiş birinin fal taşı gibi açılmış gözlerinin, entubasyon yaptıktan sonra ki minnettar bakışlarını, Burger hastalığı olan birinin, ayağında başlayan kangren nedeniyle nasıl çığlık çığlığa acılar çektiğini, ayağının kesilmesini çaresizce isteyişini bilirim.  Pnömothorax nedeniyle solunum yetmezliğine girmiş birinin göğüs kafesine baskı yapan havayı küçücük bir iğneyle boşalttığımda nasıl canhıraş nefes alıp hayata döndüğünü bilirim.

              Bütün bunlar, maddeyi onarmaya yönelik mühendisliklerdir. Şüphesiz değerliler ama ruhun mühendisliği diyebileceğim psikiyatri için söyleyebileceğim her şey eksik kalacak. Bedenimin kimyasıyla iç içe geçen duygularımı nasıl bir ameliyat sağaltabilir ki? Henüz delirmemişken pek de kafa yorduğum şeyler değildi bunlar. Bildiğimi sandığım doğrularım bana yetiyordu. Her ne kadar ailemin ortodoks marksist gözlüklerinden sıdkım sıyrılmış olsa da derinlerde bir yerlerde materyalist dünya görüşü içime işlemişti anlaşılan. Ruhlarmış, tinsellikmiş, ölümden sonra hayatmış yok daha neler, diyerek yaşamak epeyce konforluydu. Herhangi bir şeye biteviye inanmanın verdiği ferahlık, insanı dirençli kılıyor. Oysa şimdi hiçbir şeye inanamıyor olmanın yarattığı kaygı içinde bitkinim. Yeniden inanmayı ne çok isterdim… Tanrıya ya da Marks’a… Hiç farketmez. 

 

               https://www.kitapyurdu.com/kitap/delirium/544328.html&filter_name=delirium